İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kent Tiyatroları Lev Tolstoy’un yazdığı, Eva Mahkovic’in uyarladığı, Aslı Önal’ın çevirdiği, Aleksandar Popovski’nın yönettiği Savaş ve Barış’ı seyirciyle buluşturdu. Seyircinin beğeniyle izlediği oyun uzun süre alkışlandı.
4 Ekim 2023 Çarşamba günü Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde prömiyerini yapan oyun, 1805-1820 yılları ortasında gerçekleşen Fransız-Rus Savaşı’nın yanı sıra dönemin Rus toplumu ve aristokrasisini anlatıyor.
Savaş ve Barış; bir aile destanı, tarih yazını ve felsefi bir eser olmanın yanı sıra; ihtiras ve değişimin, Avrupa ve savaşın, zenginliğin ve yoksulluğun, masumiyet ve yozlaşmanın bir ortada olduğu bir yapıttır.
Dramaturgisini Başak Erzi’nin, müziğini Kiril Djaikovski’nin, dekor dizaynını Sven Jonke ve Vanja Magić’in, kostüm dizaynını Canan Göknil’in, ışık dizaynını Osman Aktan’ın, efekt dizaynını Erhan Aşar’ın yaptığı, fotoğraflarını Nesrin Kadıoğlu’nun çektiği oyunda; Ayşegül İşsever, Berfin Berber, Can Başak, Defne Gürmen Yüksel, Deran Özgen, Dilara Demirdüzen, Doğan Altınel, Ersin Bağcıoğlu, İlker Sami Kılıç, İpek Uğuz, Levent Üzümcü, Melisa Demirhan, Mesut Çırak, Murat Bavli, Mutlu Güney, Nevzat Sinan Taştan, Ogeday Erkut, Osman Kaba, Salih Şimşek, Sefa Turan, Taha Karakaş, Yağmur Topçu rol alıyor.
Mumlar, kaybettiğimiz sanatkarlar için yandı
İBB Kent Tiyatroları sahnelerinde klâsik olarak her dönem açılışında, kuliste geçmişte kaybettiğimiz bütün sanatkarlarımız anısına mumlar yakılıyor. Sahnelerimizde sanatçı ve teknik çalışanımız bu geleneği tekrar yaşattılar. Oyun, 5-7 Ekim, 11-14 Ekim 2023 tarihleri ortasında Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde.
İyi seyirler…
Romanda Rus Aristokrasisi
Romanda soylu sınıfı, Bolkonskiler, Rostovlar, Bezuhovlar, Drubetskoylar, Kuraginler özelinde devrin bu beş aristokrat ailesi üzerinden betimlenir.
Romanda Rus soylularının ve zenginlerinin salon hayatı tüm renkleriyle anlatılır. Tolstoy onların aşklarını, toplumdaki pozisyonlarını, sahip oldukları serveti nasıl harcadıklarını vb. birçok şeyi tasvir eder. Dans etmek, sarhoş olmak, kumarda binlerce ruble kaybetmek Rus erkeklerinin hayatının bir modülüdür. Rus kadınlarının amacı ise faziletli bir hayat sürmek, romantik ve pozisyonlarına uygun evlilikler yapmaktır. Tolstoy, bize o devrin Rus toplumunu büyük bir tablo halinde insan ilişkilerinin yoğunluğu içerisinde gösterir.
O periyotta epey tanınan olan balolara soyluların katılması gelenek haline gelmiştir. Zira bu balolar çeşitli tanıdıklar ve irtibatlar yoluyla ferdî işlerin çözüldüğü, türlü entrikanın döndüğü yerlerdir; kimileri soylu bir eş bulmak, bazısı yüksek devlet takımında iş edinmek ya da meslek basamaklarını yükseltmek arayışıyla oradadır.
Rus soyluları kendi ortalarında Fransızca konuşurlar. Halkın lisanı olan Rusça’yı çoğu bilmez. Gerektiğinde Rusça özel ders alırlar.
Fransız kültürü onların toplumsal hayatının vazgeçilmez bir ögesidir. Romanda Kont Rastopçin “Öğretmenlerimize ve İlahlarımıza karşı nasıl silahlanırız? Gençlerimize, kadınlarımıza bir bakın. Bizim İlahlarımız Fransızlardır, bizim cennetimiz Paris’tir” der.
Savaşta Rus Ordusu
Savaş alanında Rusya’nın dört bir yandan gelen müfrezelerin, otomobillerin, topların, topçuların oluşturduğu sonsuz bir yığın vardır. Tekerleklerin tıkırtısı, top arabalarının gıcırtısı, nal sesleri, şaklayıp duran kırbaçlar, bağırışlar, atların homurtusu, sürekli küfreden buyruk erleri ve subaylar.
Sıradan asker ülkesi için canını seve seve vermek ister. Ordudaki soyluların amacı ise şan ve gurur kazanmak, beşerler tarafından tanınmak ve sevilmektir.
Tolstoy savaş alanını çok canlı bir halde tasvir eder. General Kutuzov ordusunu şöyle anlatır:
“Baktığım her yerde, askerler, apoletler, sorguçlar, sırt çantaları, süngü ve tüfeklerden oluşan dalgalar görüyorum. Canlı insan dalgaları. Geniş elmacık kemikli yüzler, çökmüş yanaklar, hızlarda harikulade yorgun tabirler, vıcık vıcık çamurun içinde hareket eden ayaklar, dalgaların ortasında bir görünüp bir kayboluyor.”
Cephe gerisinde işler hiç de yeterli gitmez. Andrey son durumu anlatır:
“Birliklerin yarısı kendi ortalarında çeteler kurmuş. Köyleri yağmalıyor, etrafı ateşe veriyor, karşılarına çıkanları kılıçtan geçiriyorlar. Yerli halkın durumu içler acısı. Hastaneler beşerlerle dolup taşıyor. Bu da yetmezmiş üzere her yerde kıtlık hüküm sürüyor.”
Savaşın toplumsal olarak çürümeye yol açtığını Anna Pavlovna’dan öğreniriz:
“Gerek akıl ve mantığa, gerekse insan tabiatına ters bir olay bu. Savaş denilen şey, insanın en kötücül yanlarını açığa çıkarıyor: dolandırıcılık, ihanet, hırsızlık, sahte para basma, kundakçılık, cinayet. Ne ararsanız.”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı