reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
reklam

Açlık ve Kanser: Bilimsel Gerçekler ve Yanlış Anlamalar

Açlık ve kanser arasındaki bilimsel gerçekler ve yaygın yanlış anlamaları keşfedin. Sağlıklı bilgilerle bilinçli kararlar alın.

Yayınlanma Tarihi : Google News
Açlık ve Kanser: Bilimsel Gerçekler ve Yanlış Anlamalar
reklam

Geleneksel inanış ve bilimsel gerçekler arasındaki fark

Yüzyıllardır halk arasında yaygın bir inanç vardır: yemek yendikçe vücut direnci artar ve hastalıklara karşı güçlenilir. Ancak modern tıp ve bilimsel araştırmalar bu görüşün tam tersini ortaya koymaktadır. Özellikle kanser gibi ciddi hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde, açlık ve beslenme düzeni önemli bir rol oynamaktadır.

Bilimsel araştırmalar ve bulgular

İlk olarak 1994 yılında Lizbon’daki Avrupa Onkoloji Kongresi’nde sunulan çalışmalar, bu konuda önemli ipuçları sağlamıştır. Deneylerde, meme kanseri geliştirilmiş kobay gruplarından bir kısmı normal beslenmeye devam ederken, diğerleri belirli süre aç bırakılmıştır. Sonuçlar, aç kalan kobaylarda tümörlerin zamanla küçüldüğünü veya büyümenin durduğunu göstermiştir. Bu gözlemler, insanlarda da yapılan klinik denemelere yansımış ve 16-18 saatlik aralıklı açlık uygulamalarında, kanserli hastalarda tümörlerin küçüldüğü veya büyümenin durduğu net bir şekilde görülmüştür. Aynı zamanda, kanser nedeniyle iştahsızlık gösteren hastalarda, bu durumun tümörden salgılanan kimyasallardan kaynaklandığı düşünülmektedir. Vücut, aslında kanserli hücreleri beslememiz için sinyal gönderiyor olsa da, biz bu mesajı yanlış yorumlayarak daha fazla besleniyor ve böylece hastalığın ilerlemesine katkıda bulunuyoruz.

Genler ve enerji arasındaki bağlantı

Hücrelerin enerji kullanımını kontrol eden ve ‘mTOR’ olarak adlandırılan gen, vücutta enerji fazlalığı durumunda hücrelerin çoğalmasına izin verir. Prof. Dr. Necdet Üskent, bu konuya ilişkin olarak şunları söylüyor: “MTOR geni, hücrenin enerji seviyesine göre bölünme ve çoğalma sinyalini düzenler. Enerji miktarı azaldığında, hücreler tasarrufa geçer ve bölünme durur. Bu mekanizma, kanser hücrelerinin yayılımını engellemekte önemli bir rol oynar ve günümüzde kullanılan pek çok kanser ilacında da bu prensip uygulanmaktadır.”

Açlık ve beslenmenin doğru anlaşılması

Ancak uzmanlar, bilinçsiz ve aşırı açlık uygulamalarının sağlık açısından zararlı olabileceğine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Necdet Üskent, bu konuda uyarıda bulunuyor: “Açlık kavramını doğru anlamak önemli. Burada amaç, karbonhidratların azaltılması ve protein ağırlıklı, düşük öğün sayısına sahip bir beslenme planı uygulamaktır. Sodyum, potasyum gibi elektrolitlerin yeterli seviyede alınması, magnezyum ve diğer minerallerin dengede tutulması çok kritiktir. Aksi takdirde, hastalar kendilerini halsiz ve yorgun hissedebilir, bağırsak sistemi olumsuz etkilenebilir. Ayrıca, aşırı kilo kaybı ile seyreden kaşeksi hastaları için bu tür uygulamalar uygun değildir.”

Sağlıklı beslenme ve kahvaltı alışkanlığı

Günümüzde yaygın bir yanlış alışkanlık, sabah kahvaltı yapmadan güne başlamaktır. Prof. Dr. Necdet Üskent, bu konuda şu görüşleri paylaşıyor: “Günde üç öğün beslenmek, özellikle kanser hastaları için uygun olmayan bir yöntemdir. Kanserli hastalar, kahvaltıyı atlayıp, akşam saatleri tek öğün şeklinde beslenebilirler. Önemli olan, toplam günlük alınan kalori miktarıdır. Kanser tedavisinde, işlenmiş gıdalar, konserve ve yüksek ısıda pişirilmiş etler gibi kanser riskini artıran gıdalardan uzak durulmalıdır. Ayrıca, bitkisel proteinleri arttırmak ve antioksidan bakımından zengin sebzeleri (kırmızı ve sarı renkli sebzeler gibi) beslenmenin temel taşları haline getirmek faydalıdır. Ayrıca, soğan ve sarımsak gibi allium ailesi besinler, kanserle mücadelede önemli yer tutar. Tatlı meyvelerden uzak durmak veya daha çok yeşil renkli, düşük şekerli olanları tercih etmek de önerilir.”

Fazla kilo ve sağlık üzerindeki etkileri

Vücutta bir kilo yağ dokusunun beslenmesi için binlerce damar gereklidir. Prof. Dr. Necdet Üskent, bu durumu şöyle açıklıyor: “Fazla kilo, damarların uzamasına ve kalbin daha fazla yorulmasına neden olur. Ayrıca, yüksek yağ oranı ve damarların uzaması, kalp ve damar hastalıklarıyla birlikte, kanser riskini de artırır. Obezite, sadece kanser değil, aynı zamanda diğer kronik hastalıklar için de önemli bir risk faktörüdür.”

Kanser hücrelerinin hayatta kalma mücadelesi

Kanser hücreleri, aslında bizim hücrelerimiz gibi yaşamayı ve hayatta kalmayı ister. Prof. Dr. Necdet Üskent, bu konuda şu açıklamayı yapıyor: “Kanser hücreleri, direnç geliştirme yetenekleri sayesinde, kemoterapi ve radyoterapi gibi geleneksel tedavilere karşı direnç gösterebilir. Bu nedenle, tedavi sırasında ve sonrasında, hücrelerin çoğalmasını engellemek ve ölümsüzlüklerini önlemek için yeni stratejiler geliştirilmekte. Ayrıca, immünoterapilerin yan etkilerini yönetmek de tedavinin önemli bir parçasıdır. Örneğin, tiroid ve hipofiz hormonlarının baskılanması gibi yan etkiler, tedavi sürecinde dikkatle izlenmelidir.”

Diyabet ilaçları ve kanser arasındaki ilişki

Karbonhidrat ve şeker tüketiminin azaltılmasıyla, kanser riskinin önemli ölçüde azaldığını belirten Prof. Dr. Necdet Üskent, şunları söylüyor: “İntermittent fasting veya aralıklı oruç uygulayan kanser hastalarına, şeker hastası gibi beslenmeleri önerilir. Özellikle, rahim ve meme kanseri gibi hormon bağımlı kanserlerde, obezitenin büyük bir risk faktörü olduğu bilinmektedir. Diyabet ilaçları, özellikle metformin ve glifor gibi, insülin benzeri büyüme faktörü-1 ve mTOR genlerini baskılayarak, tümör büyümesini engellemekte ve hastalığın nüksünü azaltmaktadır. Yapılan epidemiyolojik çalışmalar, bu ilaçların meme ve diğer hormon bağımlı kanserlerde, hastalığın yayılma hızını önemli ölçüde düşürdüğünü göstermektedir.”

reklam